Defibrilatörler; asistoli veya fibrilasyon gibi hayati kardiyak anomalilerde kalbin tekrar normal sinüs ritmine döndürülerek hastanın kurtarılmasını sağlayan ve bunu hastadan kısa süreli ancak yüksek kapasitede akım geçirerek yapan cihazlardır.
Defibrilatörler taşıdıkları bataryalardan aldıkları enerjiyi yükseltici devreler vasıtasıyla saniyeler içerisinde 360J’e kadar çıkartabilen cihazlardır. Elektrik iletimi bakımından defibrilatörler ikiye ayrılır; monofazik ve bifazik defibrilatörler. Monofazik defibirlatörler akımı pozitif fazda yani tek yönlü iletirken bifazik defibrilatörler ise hem pozitif hemde negatif fazda yani iki yönlü olacak şekilde gönderirler. Burada hayati olan konulardan biri gönderilen akımın ventriküler fibrilasyona sebebiyet verememsi için T Dalgası ile asenkron şekilde gönderilmesidir, günümüzde çoğu defibrilatör bunu Cardioversion adı verilen bir EKG tabanlı algoritma ile gerçekleştirmektedir.
Gün geçtikçe daha yaygın bir hale gelen bir diğer defibrilatör ise AED’ler (Automated Eksternal Defibrillator). AED’ler başlıca kamusal alanlar olmak üzere; fabrikalar, okullar, müzeler, üniversiteler, ofisler, kamu binaları vb. gibi insan popülasyonu ve trafiğinin yoğun olduğu alanlarda bulundurlan otomatik defibrilatörlerdir. AED’ler ihtiyaç duyulduğu takdirde kullanıcının sorumluluğunu minimumda tutarak çalışabilecek şekilde tasarlanmıştır.
Bir AED aktif hale haline getrilmesinin ardından kullanıcıyı sesli ve görsel yönlendirmeler kullanarak yönlendirerek durumun çözülmesini sağlar ve pediatrik ve yetişkin hastalar için tanımlanmış bir ön değerde akımı padler aracılığıyla hastaya iletir. AED’ler öncelikli olarak hızlı bir EKG analizi ile hastanın bu akıma ihtiyacı olup olmadığını da tespit eder ve bunun neticesinde şok verir. Bu şekilde yarı otonom çalışan AED’ler olası ölümler veya kalıcı beyih hasarları ile aramızda duran bariyerlerden biridir.